';
352. Sayı / 5. Sayfa

Miladi Tarih: 9 Aralık 1897

Rumi Tarih: 27 Teşrinisani 1313

4. Sayfa
3 Yazı
6. Sayfa
2 Yazı
Musahabe-i Fenniye

Kuva-yı tabiiyeden istifade – Gelecek asırlarda kuvve-i mahreke – Kuva-yı tabiiyenin terakkiyat-ı sınaiyeye tesiri – Ümit ve icraat – Tatlıcı dükkânları – Niçin kışın çok tatlı yerler? – Şekerin kuvve-i gıdaiyesi – Şekerin idare-i bedende tesirat ve fevaidi.

Erbab-ı feni işgal eden mesail-i mühimmeden ve terakkiyat-ı sınaiye ve medeniyeden bir devr-i cedit küşat edecek muvaffakiyat-ı beşeriyeden biri de kuva-yı tabiiyeden ciddi bir surette istifade etmek ve bu kuvvetleri yed-i zapt ve teshire alıp nasıl istenilirse öyle kullanmak yani her türlü ihtiyacata hadim kılmaktır. Hatta beş on asır sonra medeniyetin terakkisi ne dereceye vasıl olacağını ve insanların ne gibi tahavvülat ve tekemmülat göstereceğini farz ve tahmin etmek kaydına düşenler bile bu edvar-ı atiyede beşeriyetin istihsal-i vesait-i medeniyeye ancak kuva-yı tabiiyeyi teshir ederek bunlardan istifade etmek suretiyle muvaffak olabileceğini iddiaya kadar varıyorlar.

(…)

Kuva-yı tabiiye denilen nelerdir? Rüzgârlar, sular, rüzgârların şiddetli hübubu, fırtınalar bazen öyle tahribata sebebiyet veriyor ve bu tahribat öyle ani oluyor ki bunlara karşı mukabele ve müdafaadan beşeriyet katiyen aciz bulunuyor. Bu harikulade kuvvetten insanlar niçin istifade etmesinler? Dalgaların şiddeti, nehirlerin sürat-i cereyanı, tahte’z-zemin suların şiddet-i feveranı önüne geçmek mümkün olamayan kuvvetlerdir.
(…)

Bir Darülfünunun Tarih-i Tesisi

Bir teşebbüsün ikdam-ı tam ve sebat sayesinde hüsn-i neticeye iktiran edeceğinde ve bu teşebbüs ebna-yı cinse karşı muavenet gibi bir hüsn-i niyete de mukarin olunca fevkalmemul bir muvaffakiyet göstereceğinde şüphe yoktur. Bu noktada hasıl olabilecek şüpheleri de Şikago [Chicago] Darülfünunu’nun tesisi tarihi izale etmeye kâfidir. Bir darülfünunun tesisi ne kadar mühim olsa bütün medeni âlemin taaccüp ve hayretini celbedeceğine ve bu tesisin tarihini herkesin bir peri masalı gibi dinleyeceğine ihtimal verilemezdi. Fakat ahiren Fransa’nın beş akademyası içtima-i senevisini akdettiği zaman encümen-i fünun namına nutuk irat eden Mösyö Hanri Muvasan, elektrik fırınlarıyla sınai elmas imaline muvaffak olan bu zat terakkiyat-ı fenniyeden bahsedeceği yerde Şikago’ya kadar icra ettiği bir seyahatin hatıratını nakil ve hikâye etmiş ve Şikago Darülfünunu hakkında istihsal eylediği malumatı meydana koymuştur. Mösyö Muvasan’ın hikâyesi yalnız Fransa’da değil bütün medeni âlemde hayretle dinlenmiş ve calib-i enzar-ı dikkat olmuştur.

(…)

Bir varmış, bir yokmuş. Vaktiyle Amerika’da Yale Darülfünunu’nda Herper [William Rainey Harper] isminde bir lisan-ı İbrani muallimi varmış. Bu zat hükûmat-ı müttefike-i Amerika’nın hemen bütün biladını dolaşmış ve darülfünun, mektep, medrese velhasıl ne kadar tahsil ve terbiye mahali varsa cümlesini gezmiş, seyretmiş, tetkik eylemiş. Bu zat âdeta mekteb-i âşık olarak Amerika’da mevcut mekâtibin cümlesinden cesim, cümlesinden muntazam bir darülfünun tesis edebilmek ve fikir ve hülyasını kaptırdığı böyle bir darülfünunu vücut bulmuş görmek emel ve sevdasına düşmüş.

Tefekkürat ve tahayyülatı bu noktaya inhisar ettiği gibi bütün meşgalesini buna hasr eylemiş. Mösyö Herper yalnız tefekkürat ve tahayyülatta bulunmakla mütelezziz olur, hayalinde vücut verdiği şeyi hakikat zannederek bununla teselli bulur takımdan olmadığı için emel ve maksadını yalnız düşünmekle iktifa etmez ve düşüncesinin ne gibi esbab ve vesaite tevessül sayesinde husule geleceğini muhakemeye de muktedir olurdu.

(…)