';
349. Sayı / 2. Sayfa

Miladi Tarih: 18 Kasım 1897

Rumi Tarih: 6 Teşrinisani 1313

1. Sayfa
1 Yazı
3. Sayfa
3 Yazı
[İhtar-ı Mahsus]

Evlad-ı şüheda ve malulin-i guzat-ı Osmaniye menfaatine neşrolunan nüshamızın kırk, yirmi ve on beş ve on kuruşluk nüshalarından yine miktar-ı kâfi matbaamıza varit olmuş olmakla cumartesi gününden itibaren erbab-ı müracaata füruht olunacağı ilan olunur.

Vilayattan arzu edenler beher nüshaya iki kuruş posta ücreti ilave etmelidir. Posta pulu kabul olunur. Nüshamızı iştira eden zevat-ı kiramın esamisi maa’l-iftihar ilan edilecektir.

İhtar-ı Mahsus

Neşriyat-ı acizanemizin mehaz göstermeksizin evrak-ı mevkuteye nakil ve tekrar-ı tabının caiz olmadığını mükerreren ilan ve bu ihtarımızı nazar-ı dikkate almayanları teşhir eyleyeceğimizi ilave etmiştik. Bu kere evlad-ı şüheda ve malulin-i guzat-ı Osmaniye menfaatine neşredilen Servet-i Fünûn nüsha-i mümtazesine fahrü’l-üdeba atufetlü Abdülhak Hâmid Beyefendi hazretlerinin lütfen ihda buyurdukları asardan “Ordu-yı Hümayunda Şair” unvanlı manzumeyi yine Malumat risalesi aynen nakil ile mehazını beyan etmeyerek eserin güya doğruca kendine gönderildiği süsünü vermiş olduğundan tashih-i keyfiyete lüzum gördük.  

İstanbul Postası

Ruz-ı kasım için kışın bidayetidir derlerdi de inanmazdık. Adam sen de ondan sonra kırk gün pastırma yazı vardır kavlini daha makbul görürdük. Hâlbuki bu sene mübarek kasım öyle bir şiddetle kendini gösterdi ki otuz sene evveline kadar irca-i nazar edenler bile teşrinievvel içinde İstanbul’da kar yağdığını, hele suların donduğunu bir türlü tahattur edemiyorlar.

(…)

Ya daha sonbahar vardır diye sayfiyeden kımıldanmamış olanlar kim bilir nasıl ziyade şaşırmışlardır. Cumartesi günüydü, Erenköy’de köşk tutmuş arkadaşlardan birine rast geldim, nasılsınız dedim. Çektiğimi mümkün değil unutamayacağım, diyordu. Bereket versin kendi gibi köşklerde mahsur kalanlar çokmuş da müteselli oluyormuş. Sonra gülerek dedi ki:

– Bir yandan müteselli oluyorum, bir yandan haset eyliyorum. Birader, ta karşımızda bir köşk var, meğer sahibi yaş kış otururmuş. Damındaki soba ocaklarından tatlı bir hararetin vücudunu haber veren beyaz dumanın beyaz kar tanelere karışarak uçtuğunu gördükçe âdeta hasedimden şaşırıyorum.

(…)