';
315. Sayı / 3. Sayfa

Miladi Tarih: 25 Mart 1897

Rumi Tarih: 13 Mart 1313

2. Sayfa
1 Yazı
4. Sayfa
2 Yazı
İstanbul Postası

Yaz geliyor diye sevinmekteyken Mart dokuzu, öteden beri afak-gir olan şöhretini ispat eyledi, bir ayda alışmış olduğumuz latif hava ayın tam dokuzuna müsadif pazar günü birdenbire bozuldu. Geceden beri devam eden yağmur ziyadeleşti, rüzgâr semt-i şimalden kemal-i bürudatla vezan olmaya başladı. Müsaide-i eyyamı görerek o pazar için kararlaşmış teferrüc-i sahra-perveraneler kâmilen geri kaldı.

Vakıa bu haftaya gelinceye kadar havalar o kadar iyi gidiyordu ki İstanbul’umuzun civarında bütün ağaçlar çiçeklerini açmış, çayırlar zümrüt gibi yeşermişti. Bu nevbahar haric-i şehre çıkanlara hakkıyla ihata eyliyordu. Hatta cuma günü –bir aralık havanın zevk ve rengini ihlal eden kesif sise ehemmiyet vermeyerek– biz bile bir kır gezmesine çıkmış, bir arkadaşın sayfiye-i taharriyatına yardım ediyormuşuz gibi Kadıköy’den Çamlıca’ya doğru bir gezinti yapmıştık. İlkbahar güneşin inikas-i hayat-bahşasiyle hararetlenen vücudumuz yeniden hayat buluyormuş gibi başka bir zindelik his eyliyordu. Arkadaşlarım Acıbadem, Çamlıca, Tophanelioğlu taraflarında köşk ararken yanları sıra ben zümrüdin çayırlar üstünde atılane dolaşıyor, irat olunan suallere, güzel havadan istifadeye çalışarak havalı cevaplar veriyordum. Hâlbuki şu satırları yazarken dışarıda hükümferma olan Mart dokuzu fırtınasının şematet-i hevl-nakıyla düçar haşyet olan kulaklarım yaza değil kışa ait sözler dinlemek istiyor.

Beş altı oyun vermek üzere şehrimize gelip bu hafta İzmir’e doğru hareket eden “Josse- Koklan” tiyatro kumpanyasında meşahir-i müellifinin tertib-gerdesi eserleri dinlemek görmek arzusu da bizi iki defa Odeon Tiyatrosu’na sevk eyledi. Bu kumpanyanın geleceğinden geçen haftaki musahabemizde bahsetmiştik, yalnız Koklan namıyla iki sanatkâran meyanında bulunan zat-ı meşhur Koklan’ın akrabasındanmış, yoksa asıl kendisi değilmiş. Gördüğümüz oyunların birincisi Marsel Prevo’nun [Marcel Prevost] “Nimbagerler”i  ikincisi Hanri Milhak’ın [Henri Meilhac] “Fro-fro”suydu [Frou-Frou]. Birinci piyesin romanını biliyordum, oyununu seyredince koca muharririn iktidar-ı edebiyesini alelhusus hissiyat-ı nisvaniyenin teşrihindeki maharetini hakkıyla teslim eyledim. Tevekkeli Marsel Prevo’ya kadınlar müellifi demiyorlar…

(…)

Musahabe-i Edebiye

-24-

Bir Muhavere

Ötede tatlı bir çıtırtı ile ağır ağır yanmakta olan odunlardan saçılan hava-yı harr -sanki tekmil vücutlarıyla teneffüs edebilmek için- büyük bir çini sobanın etrafına topladıkları koltuklara gömülerek sigaralarının mavi dumanı kadar havai ve perişan sıhhatlerinde  devam eden birkaç arkadaşın dereden tepeden söyledikleri sözler ettikleri latifeler okudukları şarkılar güya biz orada değilmişiz yahut o lisanı anlamıyormuşuz gibi üzerimizde pek sathi bir tesir bile hasıl etmiyor.

(…)