';
381. Sayı / 2. Sayfa

Miladi Tarih: 30 Haziran 1898

Rumi Tarih: 18 Haziran 1314

1. Sayfa
1 Yazı
3. Sayfa
1 Yazı
Musahabe-i Fenniye

Madde ve kuvvet – “Kainatta yeniden hiçbir şey vücut bulmaz, hiçbir şey mahvolmaz” düsturu – Kuvvetin iki tarzı – Meri ve gayr-ı meri – Para ve eşya – Sermaye ve ticaret – Kuvvetlerin tahhüvülatı – Erbab-ı fen ve marifetin gayreti – Sanayinin terakkiyatı – Kripton (hava-yı hafi) – Hava-yı nesiminin dördüncü gazı – Mavi hava ve Mösyö “Ramzi”nin [Sir William Ramsay]keşfi

Madde, bütün kainatın malzeme-i inşaiyesidir. Camid, barid ve pür-sükundur. Hikmet-i şinasan-ı havas umumiye-i ecsam sırasında “atalet”i de sayarlar. Bu cihetle “atalet”in mana-yı fennisi umumen istimal ettiğimiz manadan bir cihetle ayrılır, diğer cihetle tekmil kuvvetle herkesin anladığı manayı şamildir; yani bir sükun-ı mutlak içinde hareketten katiyyen mahrum olarak bulunmaktadır. Eğer maddeye hareket murafık olmasaydı kainat baştan aşağı bir samt ve sükun-u daimi içinde kalır; bu intizamdan, bu tahavvülattan, bu hareketten eser görülmezdi. Yani hayat olmaz idi. Maddeye hareket veren, maddeyi faal kılan kainatta hayat ve intizam hasıl eden bir kuvvet vardır.

(…)

Maddenin havas-ı beşer ile idrakı kolaydır. Fakat bunun ihtiva ettiği kuvvet tetkik ve tetebbu ile fen ve marifetle taharri ve tefahhus olunur, keşif ve izhar edilir.

Suyun buhar haline geçirilmesi ve buharın bir dar yere sevk olunup kuvve-i inbisatiyenin tezyit edilmesi, bunun bir say ve amele vasıta kılınmasıyla, açık söz, bir makinenin işlemesiyle ortada bir kuvvet zahir olur. Gözle görünür. Lakin su buharındaki, suyu buhara kelb için vasıta olan harareti hasıl eden maden kömüründeki kuvveti birden bire anlayıp anlatmak güçtür. Çünkü bu kuvvet o maddede mevcut olduğu halde hemen his ve idrakı kabil olamamıştır.

(…)

Para bankanın kasasında durdukça camit, barit –evet, her ne kadar manzarası hararetli ise de barit –ve faaliyetten mahrum demektir. Fakat para ticarete çıkarılır, eşya-yı muhtelifeye tebdil olunur, o eşya ile alım satım icra olunursa o zaman asarı yani o maddenin kuvveti tezahür etmiş olur. İşte bunun gibi bir şelalenin sükutunu temaşa bu sükutun ne kadar kuvveti olduğunu ve bu kuvvetin ne gibi say ve amel, asar-ı faaliyet göstereceğini birden bire idrak ettiremez. Lakin bununla dişli su çarkları çevirtmek, bu hareket-i devriyeden hasıl olan kuvveti elektriğe tahvil etmek, elektriği ziya ve hararet ve hareket husulü için istimal eylemek orta yere şelalenin sükutunda mevcut olan kuva-yı muhtelifeyi çıkarır, bu kuvvetleri birinden diğerine diğerinden başka birine tebdil etmenin de mümkün olduğunu gösterir.

(…)

Musahabe-i Edebiye

-39-

Şiir Hakkında

Birkaç senedir şiir hakkında sırası düştükçe söylemekte, vakit buldukça yazmakta olduğum fikr-i mahsusama dair bugün biraz daha izahatta bulunmak isterim:

Şiir ile nazımı büsbütün ayrı görmediğim için bir manzumeyi teşkil eden edebiyattan, hatta masariden bazısına şiir, bazısına nazım diyorum. Şiiri kimse benim söylediğim gibi söylemedi, benim ayırdığım gibi ayırmadı. Bu telakki, bu tefrik indîdir.

(…)