';
411. Sayı / 2. Sayfa

Miladi Tarih: 26 Ocak 1899

Rumi Tarih: 14 Kânunusani 1314

1. Sayfa
1 Yazı
3. Sayfa
2 Yazı
İstanbul Postası

-12 Kânunusani –

Şu işaret ettiğim tarihe baktıkça: “Bu hafta hava o kadar güzeldi ki İstanbul içinde duramadım, kırlarda gezmeye çıktım” demekte adeta tereddüt ediyorum. Hâlbuki Kânunusani içinde olduğumuz ne kadar sahih ise bu haftaki fevkalade yaz havasına dayanamayıp da Çekmece Gölü’ne kadar bir tenezzüh icra edişimiz de o kadar doğru. Pazar günüydü. Saat altıda bizi Çekmece İstasyonu’na getiren katardan indiğimiz zaman dört refik şu fikr-i tenezzühümüzden dolayı birbirimizi tebrik eyliyorduk. Sema bir haftadır devam ettiği gibi saf, bir tek bulut bile yok. Vezan olan hafif lodos yaz meltemi gibi insanı tatlı tatlı okşuyor, derece-i hararet güneşte on beşi mütecaviz.

(…)

En çok sürülen bir şey varsa hiç şüphe yok ki o da Beyazıt sergisinin reji şubesi mahsulatıdır. O üç deliğin başına toplanan halk arasına sıkışıp tütün almak Ekstra Ekstra yahut Ekstra Beyrut isimleriyle satılan yaldızlı süslü paketlerden elde etmek, hele saat ondan sonra, iktiham edilir müşkülattan değil… O paketlerdeki sigaraları akşamüzeri tellendirip kahveyi çekerek savurmak bu sıkıntıyı unutturur diyorlar ama bu ciheti de ben anlamıyorum… İster tebrik edin ister tayib edin nasılsa tütün ile birbirimize alışamadık gitti.

Maskaralığına, rezaletine alışmadığımız, alışamayacağımız Direklerarası’nın o mahut tiyatro ve taslakları hakkında geçen hafta yazdığım fıkraya müteallik olarak her rast geldiğimden birbirine mütehalif mütalaalar işittim. Sözlerine ehemmiyet vereceğim zevat-ı sanattan, edepten, nezahatten ari olan o temashurhaneler hakkındaki fikrime iştirak ediyorlardı. Birtakımları ise “Canım niçin bu kadar aleyhlerine yürüyorsunuz? Yavaş yavaş onlar da kesb-i salah eder.” diyorlardı. Aman yarabbi! Mesela Hasan Efendi Tiyatrosu’nun zaman geçtikçe düzelerek mesela bir Operet Tiyatrosu haline geleceğini ummak kadar safderunluk mu olur? Piruz Hanım’ın idare ettiği sahne oyuncularının ileride bir sanatkâr olacaklarına ihtimal vermek kadar sanat-naşinaslık tasavvur edilir mi? Terakki ve ıslahını arzu eylediğimiz bir yer varsa o da Mınakyan Efendi’nin Osmanlı Tiyatrosu’dur ki bize bir rub-i asra karib zamandan beri pek çok enafis-i asar irae etmiş, zaman zaman pek çok terakkiler, muvaffakiyetler göstermiştir. (…)

 

Musahabe-i Edebiye

-51-

Tenkit Hakkında

Tevfik Fikret Bey evvelki hafta intişar eden Servet-i Fünûn’a yazdığı musahabe-i edebiyede “Bizde hafta-i edebi yazılabilir mi, yazılamaz mı?” sualine nefiy ile cevap vererek:

“Hayır, bizde edebî sıfatın, bu şayan-ı hürmet sıfat-ı ulviyenin mahiyet-i refikasını rencide etmeyecek, o kudsi mahiyet-i refikaya tamamıyla tevafuk edecek bir “hafta”, bir “icmal”, bir “hülasa” hâsılı ne isimde olursa olsun bir makale-i intikadiye yazılamaz; çünkü… Çünkü işte yazılamıyor.

Bazı netayiç vardır ki esbabı tahdit edilemez, o kadar çoktur. İşte bu da o neticelerden biridir. “Yazılamaz çünkü yazılamıyor.” Deriz. Bu “yazılamamak” hali “yazılamaz” hükmü için bütün bir küme için esbab-ı mucibe yerine geçer. İsterseniz siz o sebepleri arayın.”

diyor. Terakkiyat-ı edebiyemize Tevfik Fikret Bey’in istediği gibi makalat-ı intikadiyenin ne derece mühim bir müessir olacağını tahmin ettiğim için bizde tenkit yazılamamasını büyük bir noksan addedenlerdenim.

(…)