';
349. Sayı / 7. Sayfa

Miladi Tarih: 18 Kasım 1897

Rumi Tarih: 6 Teşrinisani 1313

6. Sayfa
2 Yazı
8. Sayfa
4 Yazı
Karmen [Carmen] ve Silla Lançi

-Karmen’in sevdaları üç ay sürmez-

Fransa’nın en ciddi, en hakim münekkitlerinin büyük bir hürmetle bahsettikleri Prosper Merime’yi [Prosper Mérimée] hiçbir zaman hararet ve heyecan-ı kalple okuyamadım. Hikâyelerinde o kadar yabis bir kalp, o kadar ince bir istihza var ki ancak insanlara karşı infial saatlerimde okursam bir zevk alırım. Bir hülya-aver kadın çehresini, bir siyah çarşaflı hayal-i dilberi, peçenin arkasında mütereddit bir katre-i ismetle lerzan siyah gözleri düşünerek, gençliğin iştiyak hummalarıyla okunmayacak eserler hele Merime’nin eserleridir. Merime Rus lisanına da aşina olduğundan Puşkin’den, Gogol’dan bazı eserler tercüme etmiş, Rus edebiyatını Fransa’da tanıtmak için birçok tetkikatta bulunmuş bir edip, bir nâkil itibarıyla pek muhterem bir muharrir olmakla beraber hikâyelerinde çarpan bir kalp yerine titremeyen bir el, bir neşterli dest-i tariz ve tenkit vardır.

Hatta en aşıkane olan bir eseri, şu Karmen bile okunursa müellifin her şeyden ziyade Kıptilerin lisanından, Bohemya Kıptileriyle İspanya’nınkilerin lisanca, âdetçe farklarından, bunları tetkik için ettiği seyahatlerden bahsettiği görülür. Bu bahis esnasında rast geldiği bir vakayı nakleder, bir vaka ki seyahati müddetince orada burada topladığı teferruat ile bir hikâye olmuştur. Fakat nedir bu hikâyeden yapılan operadaki his ve hararet, bu Alevi [Ludovic Halévy] ile Meyak [Henri Meilhac] nasıl adamlardır ki bu hikâyede bir aşk, pür-ateş bir aşk bulmuşlar, bunu o kadar güzel yazmışlardır? Karmen sade bir facia itibarıyla mükemmel bir levha-i aşk ve ihtirastır. Zaten Alevi’nin hikâyeleri kudretini ispat eder, Meyak’la beraber yazdıkları kırk kadar mudhike, opera, operet ise tiyatro mevcut olan her yerde, herkesin ezberindedir.

(…)

Musahabe-i Fenniye

Eski inşaat, yeni inşaat – Güneşin inşaata tesiri – Güneş hayattır – Paris’te Klişi [Clichy] Sokağı’ndaki hane – Kiralar pahalı.

Terakkiyat-ı fenniye her cihette olduğu gibi fenn-i inşaatı da kamilen değiştirdi. Hele ikametgâh-ı hususiyelerin taksimatında, vaziyetinde, tarz-ı inşasında büyük tebeddül görüldü. Bu tebeddül sade Avrupa’da değil, memleketimizde dahi meşhut oluyor. İnşaat-ı cedidenin atika ile olan mübayenet-i külliyesi bazı mahallelerimizde yeni yapılmış evlerle orada eskiden kalma, kırk elli daha ziyade yaşta ikametgâhlara bir nazar atfıyla anlaşılır. Eskilerin basık, donuk şekli; güneşsiz, rutubetli hâli nerede, yenilerin mürtefi bodrum katları üzerine oturmuş mütebessim, zarif, aydınlık, kurak manzarası nerede! Şimdi mimarlar kavaid ve kavanin-i inşa ile beraber kavaid-i hıfzıssıhhaca da kat’a nazar-ı dikkatten dûr tutmuyorlar. Güneşin girmediği eve hekimin gireceğini, binanın rutubetli yerlerde çabuk eskiyeceğini bilirler, ev sahiplerine söylüyorlar. Onun için yeni inşaatta ömründe içine ziya-yı müstakim-i şems nüfuz etmemiş, daima ratıp bir koku neşreder o cesim avlular, güneşten mahrum şimal tarafına maruz cepheler, yeşil duvarlar hiç görülmüyor.

(…)

Paranın sarfından korkulmadıktan sonra hıfz-ı sıhhat ve “konfor” kavaidine mutabık olarak Paris’te Klişi [Clichy] Sokağı’nda inşa olunmuş yeni evler gibi ikametgâhları vücuda getirmek pek kolaydır. Zaten musahabemizi enmuzec-i terakkkiyat-ı fenniye ve sıhhiye olan şu evi tarif için başlamıştık; asıl maksada gelmeden uzunca bir mukaddeme serd ettik. Hâlbuki mukaddeme dediğimiz bahisler o kadar mühim ki her biri hakkında uzun uzun makaleler yazmak lazımdır. Gelelim Klişi Sokağı’ndaki yeni eve:

(…)