';
409. Sayı / 1. Sayfa

Miladi Tarih: 12 Ocak 1899

Rumi Tarih: 31 Kânunuevvel 1314

2. Sayfa
2 Yazı
Musahabe-i Fenniye

Canlı fotoğraf – Ramazan eğlencelerinin biri de bu! – Kinematografın terakkisi – Musavver gazetelerle, yevmi gazetelerle rekabet – Her hanede bir kinematograf makinesi – Şimdiki çıkan canlı fotoğraf ilavesi – Bal mumu ve insan mumu – İnsan mumunun hassâsı ve hizmeti – Kumdan şifa – Arabistan kumu – Kilyos’a kuma girmeye gidenler – Tedavi-i bir-remil – Kum banyosu- Birçok illete deva

Geçen sene Direklerarası’nda teravihten sonra bir gezinti icra edenlerin kulağına erişen türlü türlü nidalar arasında: “Haydi şimdi başlıyor, canlı fotoğraf!” avazesi ayrıca sem-i dikkate çarpıyor, herkeste bir merak uyandırıyordu. Geçen sene hayli para der-ceyb etmiş olan canlı fotoğrafçının bu sene daha güzel ve şayan-ı temaşa levhalar hazırlamış olduğu şüphesizdir. Zaten Ramazan gelip de Direklerarası şenliği başlamadan evvel canlı fotoğrafçı Beyoğlu’nda hünerini göstermeye başlamıştı.

Elbet saika-ı merakla bir defa olsun bu ahir zaman icadının ne olduğu görülmüştür. Piş-i enzar-ı dikkatte bir levha tecessüm etmiş, mesela bir bölük asker. Fakat bu asker adi, büyük bir fotografya yahut sanatkârane yapılmış bir tablo gibi değil. Bunlarda pek büyük eser-i sanat görülse bile zerrece eser-i hayat fark olunmaz. Bu yeni icatta ise tasvir müteharrik. Bir bölük asker bir hareket-i muntazama ile adım atarak ilerliyor. Bir karakol hizasına gelince zabit yerinde bir çevrilerek kumanda veriyor. Tüfekler bir anda omuzdan iniyor. Resm-i selam ifa olunuyor.

Yahut bir süvari görüyorsunuz. Atını mahmuzluyor. Hayvan dörtnala harekete başlıyor. Ayağı birden bire ilişiyor, yere kapanıyor. Üstündeki düşüyor. Etraftan koşuyorlar, kaldırıyorlar. Evet, bunların hepsi resim fakat asar-ı hayatı tamamen taklit eden, tecessüm ettiren resimlerden. Bu icat fotografinin terakkiyatı neticesidir. Fotografi sanatı pek ilerlemiş, saniyenin ellide, yüzde, iki yüzde birine ancak muadil olan an-ı vahitte resim alacak hassas levhalar meydana gelmiştir.

Bunlarla bir hayvan hareket ederken yüz, iki yüz, beş yüz türlü birbirini müteakip resmini alıyorlar. Bu resimleri sıra ile göz önünden – tertibat-ı mahsusa ile – geçiriyorlar. Göz de filhakika bir at koşuyor zannediyor. Bu tertibata “kinematograf” ismini vermişlerdir… Biz bu makineyi musahabatımızda evvelce de söylemiştik. Tarifatını tekrara hacet yok, terakkiyatından bahsedelim:

Kinematograf makineleri şimdi pek basit bir hale konmuş, hemen her evde bundan bir tane tedariki çaresi tehyie edilmiştir. İki pertev-suz camla resimlerin seyredildiği kutular gibi kinematograf için kutular yapılmıştır. Diyorlar ki Amerika’da ve Avrupa’da şimdi bunlar moda hükmüne geçmiştir. Mesela bir mühim vaka, bir eğlence vuku buldu; gazeteler bunlar üzerine sütunlar dolusu yazılar yazıyor. Musavver gazeteler, resimler aldırarak, bunlardan kalıplar yaptırarak bunları sütun-ı tasvire sığdırmaya başlıyor. Kinematograf makineleri artık bunlarla rekabet edecekmiş yahut ediyormuş. Bir musavver gazetenin, faraza Servet-i Fünûn’un ressamı yağmurlu çamurlu bir havada Yenikapı şimendifer mevkıfının, bu biçimsiz salaşın, fesli, külahlı, ceketli, poturlu bir küme halkın izdihamıyla hâsıl olan manzara-i garibesini – ibret-i alem için – sahife-i tasvire geçiriyor. Bu bir tasvir, bir manzara, fakat kinematograf böyle değil.

Mevkıf ismi verilen ve salkım söğütte tramvay beygirlerinin beklediği tavladan mertebesi, intizamı pek aşağı olan bu sundurmaya iltica eden yolcular birbirini itip kakıyor. Bir çocuk yere yuvarlanıyor, derken tren geliyor. Hınca hınç dolu. Halk hücum ediyor. Bir kompartımana on iki, on dört kişi doluyor. Kimi vagonun basamağından tekerleniyor. Kimi arkadan gelen bir kondüktör muştasıyla vagondaki yolcuların dizleri üzerine düşüyor. Yolcuların bir kısmı yağmur altında kalıyor. Tren kalkıyor. Arkasından koşan da var, bakakalan da var. İşte kinematograf bunların hepsini gösteriyor.

Şimdi metre ile kinematograf kâğıtları satılmaya başlamıştır. Tahmin olunur ki bundan böyle yevmi gazeteler gibi her gün bir türlü kinematograf ilavesi neşir olunacaktır. Santiago [San Diego]Muharebe-i Bahriyesi! Bunun sahifeler dolusu tafsilatını okumaya, musavver gazetelerde biricik resmine enzar etmeye hacet yok… Arşın arşın kâğıt üzerine zapt olunan ani ve birbirini müteakip resimler kinematograf makinesine konuldu mu göz önünde bir muharebe-i bahriye vuku buluyor. Gülleler savruluyor. Sefineler çevriliyor. Zavallı Amiral Çervera’nın [Pascual Cervera] donanmasını terkip eden sefaini birer birer batırıyor, karaya vuruyor.

Kinematografın, istikbalini pek parlak görenler, bu icadın hakikaten gazetelerle rekabet edebileceğini tahmin edenler vardır. Mesela iki vapur Tophane önünde müsademe etti. Ertesi günü gazetelerde baş bodoslamasının pervanesine isabetini okumaya hacet yok. Kinematograf ilavesi dünkü müsademenin canlı fotoğrafı! Müvezzilerin bu nidalarla satacağı uzun şeridi almalı. Makinenin altına koymalı. Makineyi kurmalı. Müsademeyi seyretmeli.

Kinematograf gibi bir oyuncakla uğraşmadansa erbab-ı fen ve tecrübenin tetkikat-ı mütemadiye neticesi olarak meydana koydukları mahsulata bakalım. Doktor Ranoya ismindeki bir zat yakında Fransa encümen-i fünununa yeni bir mahsul-i tetkik takdim etmiştir: İnsan mumu. Evet, bu zat arılar mahsul-i tabiiyesiyle nasıl balmumu yapıyorlarsa vücud-ı beşerin de buna müşabih bulunduğunu, bedenimizi örten ve beşre namı verilen derinin bu maddeyi ihtiva eylediğini düşünmüş, düşüncesinin isabetini de bilfiil ispat etmiştir.

(…)