';
494. Sayı / 11. Sayfa

Miladi Tarih: 1 Eylül 1900

Rumi Tarih: 19 Ağustos 1316

10. Sayfa
2 Yazı
12. Sayfa
2 Yazı
San‘a’da Hamidiye Kışlası

[İmza: Diran Çırakyan]

Musahabe-i Fenniye

Umumi sergilerin tesirat-ı maddiye ve maneviyesi – Buna dair mütalaat-ı meşahir – Bin dokuz yüz sergisinde alüminyum – Alüminyum imalatı – Alüminyumun atisi – Bazı malumat-ı mütenevvia.

Bin dokuz yüz sergisi münasebetiyle ekspozisyonların menafi ve mazarratına dair serdedilen mütalaat şayan-ı dikkattir; kimi sergilerin münasebat-ı medeniyedeki ehemmiyet ve hizmetini itra ile: “Milel-i muhtelifeye ait camekânların etrafında her kavim komşusunun refah ve saadetini mucip olan gayret-i müsmirenin esbab-ı müvellidesini takdir ve idrak eder. Bir fikr-i minnet ve muhabbet yekdiğerine hasım olan kavimleri bile birkaç dakika için birbirine yaklaştırır. Bu muazzam panayırlar bir şevk-i taavün içinde insanları teşrik-i menafiye saiktir. Bu, say ve uhuvvetin bir sûr-gâh-ı muhteşemidir…” diyor; kimi daha ileri giderek efkâr ve ahlakın da bundan behre-yab olduğunu, bir serginin yalnız maddiyata değil maneviyata da pek büyük, pek nafi tesiratı inkâr olunamayacağını söylüyor. Hâlbuki bir diğeri sergilerin fevaid-i maddiyesini inkâr etmemekle beraber züvvar namına dünyanın her tarafından ceplerini eğlenceye sarf etmek niyetiyle doldurmuş birçok turidileri bir yere toplamakta ahlaken ne fayda olabileceğini soruyor, bunların temaşa-yı bedayi iddiası altında neşr-i fezayihten başka bir şey yapmadıklarını tekrar ediyor; bir başkası yine bu zeminde icale-i fikir ile umumi sergilerin faydadan ziyade mazarratı olduğundan, Paris’in her on bir senede bir kere bütün âleme küşat ettiği bu aguş-ı saffet ve uhuvvete âlemin her köşesinden kucaklarla ne levsler, hastalıklar, fenalıklar getirildiğinden bahis eyliyor; bir diğeri de bu umumi sergi illetinin yalnız Fransızlara mahsus olduğunu söyleyerek niçin mesela İngiltere’de sergi açılmadığını anlatıyor ve diyor ki: “İngilizler eski panayırların yeni bir şekli demek olan umumi sergilerin de o panayırlar gibi artık zamanı geçmiş olduğuna kanidirler. (…)”

(…)