';
304. Sayı / 5. Sayfa

Miladi Tarih: 7 Ocak 1897

Rumi Tarih: 26 Kânunuevvel 1312

4. Sayfa
3 Yazı
6. Sayfa
2 Yazı
Suriye’de Bir Cevelan

-Defter-i Seyahatten Mahreç Sahifeler-

Salı, 15 Teşrinievvel

Bugün at pazarından geçtim, bir tarafı hükümet meydanına nazır olan caminin kapısından girdim. Avlu bende ne hatıralar uyandırdı. İlk derslerimi aldığım Rüştiye-i Askeriye işte şu avlunun müntehasındaydı, hala orada. Hafızam yine yirmi senelik hatırat ile meşgul olmaya başladı. İlerledim. (…)

Havran Demir Yolunda Askerî Çadırları (Üstte)
Havran’da Bir Köy (Altta)

[Hususi Fotografimizden]

Paris Postası

Madam Jan Diyolafova [Madam Jean Dieulafoy]

Hikâye değil, hakikattir. 1870 tarihlerinde, Fransa-Almanya muharebesinden üç ay evveldi. Genç, güzel, şatır, zeki henüz on sekiz yaşında bir kız Paris’te bir medrese-i ruhbanda ikmal-i tahsil etmiş, maskat-ı re’sine, Tolöz [Toulouse] şehrine dönüyordu. Avdetinden bir müddetçik sonra da Diyolafova isminde bir genç mühendise varıyordu. Efendide kuvve-i ilmiye heves-i terfi, emel-i tefeyyüz fevkaladeydi. Fakat hanım da bundan aşağı kalmıyordu. İzdivaç araya girdiği için tâ mektep sıralarında bir duhter-i pakize-eda iken beslenen amal-i iştihar sekteye uğramıyordu. Bilakis daha ziyade büyüyordu. Karı koca gittikçe iki refik-i tahsil ve tefekkür ve tahriri andırıyorlardı. Bu iltisakın her nedense semere-i zürriyeti olmadı. Başka, müstesna bir yola dökülen bu iki kalbi hissiyat-ı ubuvvet ve emvet iştigal eylerdi. Ne hükmü var? Cihanda ilimden, irfandan büyük medar-ı teselli olur mu? Telifat-ı ilmiye kıymetçe, letafetçe evlattan geri kalır mı? Bu hakikati çoktan beri bilen Diyolafovalar galiba şu mahrumiyetten meyus değil mahzuz oldular. Oldular da emel-i fazılanelerine bir kat daha sarıldılar.

(…)