';
272. Sayı / 11. Sayfa

Miladi Tarih: 28 Mayıs 1896

Rumi Tarih: 16 Mayıs 1312

10. Sayfa
2 Yazı
12. Sayfa
4 Yazı
Mukâlemat-ı Ahlakiyeden:

-1-

-Oğlum, niçin öyle düşünüp duruyorsun?

-Düşünmüyorum, bey babacığım, öyle daldım.

-Hayır, âdeta düşünüyorsun. Dalgınlık ile düşünmeyi pek âlâ fark edebilirim. Bir sıkıntın varsa söyle. Ben senin hem baban, hem arkadaşınım. Babana söyleyemeyecek bir derdin varsa arkadaşına söyleyebilirsin.

-Ne söyleyeyim, bey babacığım?..

-(Lakırtısını keserek) Oğlum, yine en ziyade tevakki etmeni her zaman tembih ettiğim bir kabahati işliyorsun, yani yalan söylüyorsun. Ben yarım saatten beri buradayım; sen geldiğimden haberin olmadın. Yarım saattir hiç yerini değiştirmeyerek oturdun. Başın ellerinin arasından çıkmadı. Düşünecek şeyi olmayan bu hâlde oturabilir mi? İstersen niye düşündüğünü beraber arayalım?

-Hacet yok, efendim; ben söylerim: hususi imtihanda birkaç dersten numaralarım kırıldı da…

-Numaran mı kırıldı? Yazık! Bir şakirdan için bir numaradan mahrum olmak bir senelik ömür kaybetmek kadar ehemmiyetlidir. Sebebi buysa ne kadar sıkılsan, düşünsen hakkın var; lakin Allah vere de müstakbelde yapacağın şey düşünmekten ibaret kalmayaydı! Ey, numaran ne sebeple kırıldı bakalım?

-Sebebini bilir miyim efendim….

-Bu nasıl cevap? Hem kabahat işlemişsin, hem ne olduğunu bilmiyorsun?

-Bir şakirdin numarası mutlaka kabahati olduğu için mi kırılır?

-Şüphe mi var ya; vazifelerinden birini ifada tekasül gösterir, ihmalinin bihakkın mücazatına uğrar ki bu mücazat hakikatte mahz-ı mükafattır. Senin vicdanın şu sözümün doğruluğunu teslim etmiyor mu?…

-Ediyor, ediyor ama, bey babacığım, müsaade buyurun, sözümü ikmal edeyim. Şimdi ben mektebe giriyorum. Hemen üzerime üç dört ders yükletiyorlar. Yirmi dört saatte lâakal on saat çalıştırıyorlar. İnsanda ne kafa, ne beyin kalıyor. Evvela her çocuğa bin türlü ders okutmaya ne lüzum var? Saniyen, farz edelim ki okuttukları şeylerin hepsi lazım olsun, bir şakirt derslerinin hepsini bittabi sevemez, sevmediği şeyi de merak edip öğrenemez; bu hâlde sevdiği şeyleri mükemmel surette öğrenip de sevmediklerini az öğrendiği için numarası kırılmalı mıdır? (…)

Resimlerimiz

“Merhum Hasan Paşa”

Hasan Paşa merhum 42 sene-i hicriyesi Muharremü’l-haramında merhum İşkodra Valisi Mustafa Paşa’nın sulbünden kehvare-i âlem-i vücut olarak pederleri merhum müşarünileyhin 45 muharebesindeki hüsn-i hizmet-i fevkaladesine mükâfaten merhum müşarünileyh rütbe-i mirmiranı teveccüh ve ihsan ve 62 tarihinde mirmiranlığı rütbe-i saniye sınıf-ı saniyesine tahvil buyurularak mektubi-i hariciye kalemine çerağ ve 72’de ula sanisi ve 74’te ula evveli rütbeleriyle taltif olunup 78’de Midilli ve 80 tarihinde Rodos, 82’de müstakil Biga mutasarrıflığına tayin olunarak tarih-i mezkurda Biga’nın Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetine merkez olmasıyla, Varna, 84’te Kütahya, 88’de İzmit, 89’da Niğde mutasarrıflığına tayin olunmuş (…)

“Mösyö [Carl] Humann”

Berlin Müzesi direktörlerinden ve ilm-i asar-ı atika mütehassıslarından olup ahiren İzmir’de terk-i came-i hayat eylediği derc-i sahife-i teessüf kılınan Mösyö Humman 1839 sene-i miladiyesinde Prusya’nın Ren vilayetinde Estela şehrinde tevellüt eylemiş olup Berlin’deki mimar mektebinde fenn-i mezkûru tahsil ettikten sonra nehavet-i vücudiyesinden dolayı mutedil bir iklimde yaşaması etibba tarafından tavsiye edildiğinden memalik-i şahaneye hicret ederek bir müddet mühendislikle hizmet-i devlette bulunmuş ve bu esnada birçok şoselerin inşaatında delalet ve muvaffakiyeti vukua gelmiştir.

Muahharen Aydın vilayetinde Dikili – Bergama şosesinin inşasıyla meşgul olduğu sırada Bergama Kalesi üzerindeki şehr-i kadimin asar-ı nefisesinden olan kabartma resimleri keşfederek Almanya devleti namına 1878 senesinden 1886 senesine kadar şehr-i mezkûr dâhilinde hafriyat icrasına devam ile ilm-i asar-ı atikaya pek büyük hizmetler arz etmiş ve asar-ı atika hafriyatında açtığı çığır elyevm numune-i imtisal olmakta bulunmuştur.

Hafriyat-ı mezkûrede zuhur eden asarın birtakımı müze-i hümayuna nakil ile mevki-i teşhire konulmuştu. (…)