';
375. Sayı / 12. Sayfa

Miladi Tarih: 19 Mayıs 1898

Rumi Tarih: 7 Mayıs 1314

11. Sayfa
2 Yazı
13. Sayfa
1 Yazı
Ressam Şövalye Fausto Zonaro

Ahmet İhsan Bey masasının başında sandalyesine oturmuş, bir hesabın tetkikiyle, Tevfik Fikret Bey masaya ittika etmiş bir levha-i sanatın temaşasıyla meşgul. Odaya girince yedi sekiz satırlık matbu bir tezkireyi bana uzattılar:

– Gider misin? dediler. Bir ressam Beşiktaş’taki hanesini bir küçük meşher-i sanat hâline koymuş, zekâ ve maharetinin, hayat-ı sanatkâranesinin mahsulatını teşhir etmiş, Servet-i Fünûn namına da bir davetname göndermişti.

– Peki! dedim.

Ertesi sabah Beşiktaş’ta hazine-i hassa Akaretler’inden elli numaralı hanenin kapısında tevakkuf ettim. Kapının üzerinde “Ressam Hazret-i Şehriyari Zonaro” levhasını gördüm.

– Burası! dedim. Çıngırağı çektim.

Bir hizmetkâr kapıyı açtı. Kartımı verdim. Sergiyi temaşa için geldiğimi söyledim. Vakit pek erkendi. Bizim gibi bila-fasıla her gün çalışmaya mecbur olanlar için vakit bulmak güçtür. Ya pek erken ya pek geç… Erken davranmak, geç kalmaya müreccahtır.

Hizmetkâr orta katta bir salon hâline ifrağ edilmiş olan sofaya kadar dalalet etti. Burada bir iki dakika bekledim.

Gayet nazik, beşuş, mültefit bir kadın elinde kartım olduğu hâlde yukarı kattan aşağı indi. Sade fakat zarif bir libas giymişti.

Pek erken gelişim rahatsızlığı mucip oldu zemininde istifa-yı kusur ettim. Pek terbiyeli bir sahabe-i haneye yakışır bir surette davrandı:

– Bilakis biz pek erken kalkarız. Tuluun meftunuyuz. Af dilenecek siz değilsiniz, zevcim namına ben sizden af dilerim. Bir saate kadar avdet etmek üzere sabahleyin çıktı. Hâlâ gelmedi. Sizi karşılayamaması evde bulunmamasındandır.

Bu hüsn-i muameleyi, bu nezaketi takdir ettim. Bu madamın ressamın zevcesi olduğunu anladım. Ressamın mahsul-i irfan ve maharetini temaşa için biraz intizar etmek, kendisini beklemek mecburiyetinde olduğumu anladım. Yanlış anlamışım.

Madam Zonaro dedi ki:

– Zevcemin bulunamadığına müteessifim. Çünkü değersiz eserlerini bizzat gösterip her eserin nasıl bir fikr-i tetkikle vücuda geldiğini size tarif etmesini isterdim. Lakin ben zevcemin hayatına iştirak ettiğim gibi hayat-ı sanatkâranesine de bigâne kalmamaya çalıştım. Arzu ederseniz resim salonunu gezebiliriz, zevcemin semerat-ı mesaisini görürüz.

Hayal ile hakikat arasında bir fark var! İnsan hayal-perver olmaktan kurtulamaz. Bu hassa fıtrat-ı beşerde meknuzdur. Hatta kuvve-i hayaliyesi ekseriya insanı fevka’t-tabia ahvale sevk eder. Sokakta hâl-i tabiide yürüyen bir adama bakmayız. Kan ter içinde koşan birine dikkat ederiz. Bu, tabiattan ziyade fevkaladeliğe bir meyil ve merak eseridir. İhtimal yine bu hassadandır ki insan kuvve-i hayaliyesinde birtakım levhalar tasavvur eder. Bunlara vücut verir. Bunların temaşasından bir lezzet alır.

(…)

Moda