';
372. Sayı / 8. Sayfa

Miladi Tarih: 28 Nisan 1898

Rumi Tarih: 16 Nisan 1314

7. Sayfa
2 Yazı
9. Sayfa
3 Yazı
Hikmet-i Bedayie Dair

-3-

Mahsulat-ı Fikriye-i Beşeriye, Mahsulat-ı Tabiiye

Mahsulat-ı fikriye-i beşeriyeyi,  mesela bir şiiri, bir romanı, bir heykeli, bir eser-i mimariyi mahsulat-ı tabiiye, mesela bir ağaç, bir ot gibi telakki ve mütalaa ederek ağacın, otun zuhura gelişini izah için bulundukları arz ve iklim nasıl tetkik ve mütalaa olunursa mahsulat-ı fikriye-i beşeriyeyi anlamak için de bunların yetiştiği zaman ve mekânı nazar-ı teemmüle almak, yani şu iki nevi mahsulat arasında bir fark görmemek fikri ancak on dokuzuncu asır marifetinde terekkiyat-ı ulum ve fünun ile müyesser olmuş, neşvünema bulmuştur. Bu fikrin en büyük hizmeti “İpolit Ten”dir [Hippolyte Taine]. Geçen haftaki makalemizde bu üstadın esas mesleğinden bahis olunurken “Mahsulat-ı fikr-i beşer dahi mahsulat-ı tabiiye gibi ancak muhitleriyle izah olunabilir” denilmişti. Bahsin ehemmiyet-i azimesi derkâr olduğundan iyice anlaşılmak için şu nokta üzerinde azıcık ısrar etmek isterim. Eskiden, asar-ı beşeriyeyi ve bilhassa asar-ı sanatı, hiçbir sevk ve mecburiyet neticesi olmaksızın tesadüfi olarak vücut bulur zannederlerdi. Ten [Taine] bu fikirden bahsettiği sırada: “Filhakika sanatkârın kendi keyfine göre ihtira etmesi, halkın bu ihtira-i asarını meyyal-i tebeddül bir zevke göre takdir eylemesi şu esen rüzgârlar gibi serbest zannolunabilirse de rüzgârların sabit ve muayyen kavanini vardır.” diyerek bir eser-i sanatın nasıl vücuda geleceğini tetkik ediyor ve bunu izah için asar-ı sanatı nebatata teşbih ile bir toprakta bir nebatın yahut aynı neviden nebatatın, mesela portakal ağacının ne gibi şerait tahtında tevsi ve intişar edebileceğini şu veçhile arıyor:

(…)

Levha: Gül-efşan

[115’inci sayfada manzumesi vardır]

Tekâmül-i Tenkit

-3-

On Sekizinci Asır

Eskilerle Yeniler – Russo’nun [Jean-Jacques Rousseau] Felsefesi

On yedinci asır, hele sanayi ve eşarda her şeyi mümkün olan derece-i tekemmüle getirildi itikadındadır, asrın üdebası son ve kati tekemmüliyete vusulün verdiği bir itimatla müsterihü’l-emeldirler. Zevk-i selim kavaidi bu alev sayesinde katiyen temin ve tahkim edilmiş, artık edebiyat da tespit olunmuştur.

Böyle olmakla beraber asrın hitamına daha yirmi sene isterken zuhur eden ve tarih-i edebiyatta “eskilerle yenilerin münakaşası” namını alan münakaşat işi büsbütün başka bir nokta-i nazardan göstererek bu meşhur kavaidi hırpalar, birtakım muterizler çıkar ki fikirleri klasisizmin bazı şeraitini ret ve tekzip eder.

(…)