';
449. Sayı / 4. Sayfa

Miladi Tarih: 19 Ekim 1899

Rumi Tarih: 7 Teşrinievvel 1315

3. Sayfa
2 Yazı
5. Sayfa
2 Yazı
Musahabe-i Fenniye

Fennin terakkiyatı – İnsanın çok yaşamaya hevesi – Canlı bir adamda midenin dâhilen fotografisi çıkar mı? – Tababet ve cerrahideki muvaffakiyat-ı azime – Ümitsiz bir mecruh ölümden kurtarılmış – Sınai çene – Mıknatıs ve göze kaçan mevadd-ı ecnebiye – Sınai gırtlak – Bir âlim baloncunun vefatı – Meğer sigarayı gözlerimizin zevki için içiyormuşuz!

İnsan, her gün dünkünden daha ziyade mucib-i hayret bir şeyin keşif ve ihtira edildiğini gördükçe akl-ı beşerin teavün ve ikmal tarikleriyle pek eski bir maziden beri vücuda getirmekte olduğu havarıkı düşündükçe ve bundan sonra da malumat-ı hâsıla ve sabıkanın yardımıyla her cihetteki terakkiyatın muzaafen devam edebileceğini anladıkça dünyaya bundan bin -yahut daha isterseniz iki bin- sene sonra gelmediğine pişman oluyor. Evet, doğmak fiilinde kendisinin hiç tesiri yok olduğunu bilirken, bundan uzak bir zaman sonra gelmek hahişinden yine men-i nefis edemiyor. Lakin mevcudiyet-i hazırasıyla bu temenninin artık muhal haline geldiğini hissedince biraz daha makul bir ümide rücu ediyor. Ve bu sefer, hiç olmazsa uzun bir ömürle mamur olarak şuun ve keşfiyat-ı âlemden binnisbe büyük bir kısım görmek hevesine düşüyor.

Zaten ister birçok keşfiyat-ı müstakbeleyi görmek için olsun, ister başka bir maksada mebni veyahut – mümkünse – her türlü maksattan ari bulunsun, çok yaşamak arzusu umumi, hemen de cibillî değil midir?

Fakat acaba yalnız istek, yalnız talep bir ümniyenin husulü için kâfi midir? Bunu iddia edecek kadar basit bir zihin tanımıyorum.

Çok yaşamak çareleri için salahiyettar olanlardan herkes birer türlü faraziye serd ederek kimi: “Şu ve şu şerait dâhilinde” ve kimi “Böyle ve böyle yapılırsa tul-ı ömür temin edilir.” diye muhtelif fikirlere mesleklere zahib olmuşlar. Bazıları da itval-i ömre nail olan mesutların etvar ve adatını tetkik ile bunlardan bir hüküm çıkarmak tarikini tutmuşlardır.

(…)

Bu zamana göre pek mantıkî olan, hatta belki tul-i ömrü bile intaç eden bu emelde bulunanlar yeni yeni muvaffakiyat-ı tıbbiyeyi sevinçle, tahsin ile istikbal etmekte müttefiktirler.

İşte, canlı bir adamda midenin dâhilen fotografisi alınmaya muvaffakiyet hâsıl olduğunu Siyantifik Amerikan [Scientific American] ceride-i fenniyesinde gördüğüm zaman ilk hissim bu hiss-i takdir ve sürur oldu.

(…)

Ahiren Şura-yı Devlet-i Mülkiye Dairesi Azalığına Tayin Buyurulan Bağdat Vali-i Sabıkı Devletlü Ataullah Paşa Hazretleri
Tetkikat-ı Edebiye

“Şeyh Sadi”

-Geçen nüshadan mabad-

Beyan ettiği ihtisasatı daima kendi kalbinden ve başkaların kalplerinden aldığı için daima ka’r-ı ervaha kadar nüfuz eder; kelamı ihtirasat-ı insaniyeyi musavver olduğu için layemuttur, cavidanidir. Sadi emerr-i temeddün-i cihana kalemiyle hizmet etmiş olan zümre-i mütefekkirinin ilerisinde bir mevki tutabilir. Kuşları atılan yeme celb eder gibi ezhanı yazdığı asara celb etmek, kalpleri bir hava-yı saf-ı samimiyetle bir taraftan ısıtmakla beraber bir taraftan da tahlil-i tabayie kadar inerek erkeklere bir erkeği, kadınlara bir kadını, validelere bir valideyi göstererek bazen onları kendi hallerine ağlatmak ve bazen güldürmek, eline fırsat geçtikçe mehasin-i ahlaka dair nefis nefis numuneler ve nazariyelerle eserde tezyid-i ciyadet etmek, bütün eşyaya nüfuz ederek her birinin ruhunu taktir eylemek, küçükleri tevkir etmeyi büyüklere ve büyükleri takdir etmeyi küçüklere anlatmak, en iyi şeylerde yine mesaiden bir nebze ve en fena şeylerde yine mehasinden bir şemme bulunabileceğini, binaberin iyilere semahatkâr ve fenalara yine biraz ümitvar olmayı öğretmek, hayat-ı mümkünenin bilcümle hadisatı hutut-ı cesime-i meşiyete raptederek amal-i insaniyenin ancak hudud-ı mukadderat dahilinde dolaşıp durduğunu ihtar etmek, emsal ve letaife terdifen hakayık-ı aliyye-i içtimaiye ve ahlakiye ve felsefiyeyi talim etmek gibi meziyetler bir şairi hadim-i medeniyet, muhibb-i beşeriyet addettirmeye kâfi ise, Sadi bu sıfat-ı camidir; bu hassa ile mütemellik olduğu şehadet-i asarıyla müspettir.

(…)